-
1 disparaître
v i1 partir kaybolmak◊La douleur a disparu. — Ağrı kayboldu.
2 se cacher kaybolmak◊La lune disparaît derrière les nuages. — Ay bulutların arkasında kayboldu.
3 s'en aller yokolmak◊Il a disparu quand il m'a vu. — Beni görünce yokoldu.
4 être perdu kaybolmak◊Son fils a disparu. — Oğlu kayboldu.
5 ölmek◊Elle a disparu il y a deux ans. — Kadın iki yıl önce öldü.
-
2 göz
göz s1) Auge nt\göz alabildiğine so weit das Auge reicht\göz almak blendenbir şeyi \göz ardı etmek etw ignorieren [o nicht beachten], etw außer Betracht lassen, etw unberücksichtigt lassenbiriyle \göz \göze Auge in Auge mit jdm\göz göre göre vor aller Augen\göz görmeyince gönül katlanır ( fig) was ich nicht weiß, macht mich nicht heiß\göz kırpmak mit den Augen zwinkernbir şeye \göz koymak es auf etw abgesehen habenbir kimseye/şeye \göz kulak olmak auf jdn/etw aufpassen, auf jdn/etw achtenbir şeyi \göz önüne almak ( fig) etw ins Auge fassen; ( dikkate almak) etw berücksichtigen, etw in Betracht ziehen\göz yummak ( fam) ein Auge zudrücken, dulden (-e)\gözden geçirmek durchsehenbirini \gözden gönülden çıkarmak ( fig) jdn abschreiben\gözden ırak olan gönülden de ırak olur ( prov) aus den Augen, aus dem Sinnbirini \gözden kaybetmek jdn aus den Augen verlieren\göze \göz, dişe diş Auge um Auge, Zahn um Zahn\göze almak wagen, riskieren\göze batmak ins Auge stechen\göze çarpmak ins Auge fallen, auffallen\gözleri iyi görmek/görmemek gute/schlechte Augen haben\gözlerim karardı mir wurde schwarz vor Augen\gözlerine inanamadı er traute seinen Augen nicht\gözlerini bir şeye/kimseye dikmek sein Augenmerk auf etw/jdn richtenbirini \gözü çok tutmak/hiç tutmamak viel/nichts von jdm haltenbir şeyi \gözü kapalı yapabilmek ( fig) etw im Schlaf können\gözü morarmış olmak ein blaues Auge habenbir şeyde \gözü olmak ( fig) etw im Auge haben\gözü sönmek das Augenlicht verlierenbir işi \gözü ye(me) mek sich etw (nicht) trauen\gözü yükseklerde olmak ( fig) hoch hinauswollen\gözümden kaçmadı es ist mir nicht entgangenbirini \gözünden kaçırmamak jdn nicht aus den Augen verlierenbir şey \gözüne kaçmış olmak etw im Auge haben\gözüne uyku girmemek ( fig) kein Auge zutun\gözünü açık tutmak die Augen offen haltenbirinin \gözünü açmak ( fig) jdm die Augen öffnen\gözünü dört açmak ( fig) gut aufpassen, wachsam sein\gözünü kırpmadan ( fig) ohne mit der Wimper zu zuckenbirinin \gözünü korkutmak ( fig) jdn einschüchternbir şeyi \gözünün önünden geçirmek ( fig) etw Revue passieren lassen, etw durchspielenbir şeyi \gözünün önüne getirmek ( fig) sich etw vor Augen führenbütün gece \gözüme uyku girmedi ( fig) ich habe die ganze Nacht kein Auge zugetançıplak \gözle mit bloßem Augeherkesin \gözü önünde vor aller Augenonu kendi \gözümle gördüm ich habe es mit eigenen Augen gesehen2) Blick m\göz atmak einen Blick werfen (-e auf)geçerken içeriye bir \göz attı beim Vorbeigehen warf er einen Blick hineinhaberlere bir \göz atmak einen Blick auf die Nachrichten werfenkem \göz der böse Blick3) (torpido \gözü) Fach nt -
3 Gedächtnis
Gedächtnis <-ses, -se> [gə'dɛçtnıs] nt1) hafıza, bellek; ( Erinnerungsvermögen) bellem;aus dem \Gedächtnis ezbere;ein gutes/schlechtes \Gedächtnis haben ( für etw) (bir şey için) iyi/kötü bir hafızası olmak;jdn/etw im \Gedächtnis behalten bir kimseyi/şeyi hatırında tutmak;sein \Gedächtnis verlieren hafızasını kaybetmek2) ( Gedenken) anma (an -), anılma (an -in);ein Mahnmal zum \Gedächtnis an die Toten ölenleri anmak için bir anıt, ölülerin anılması için bir anıt -
4 Auge
Auge <-s, -n> ['aʊgə] nt\Auge in \Auge mit jdm biriyle göz göze;mit den \Augen zwinkern göz kırpmak;ich habe es mit eigenen \Augen gesehen onu kendi gözümle gördüm;ein blaues \Auge haben gözü morarmış olmak;vor aller \Augen göz göre göre, herkesin gözü önünde;ein \Auge zudrücken ( fam) göz yummak, görmezden gelmek;beide \Augen zudrücken ( fig) görmezden gelmek;die \Augen offen halten gözünü açık tutmak;jdm die \Augen öffnen ( fig) birinin gözünü açmak;jdn aus den \Augen verlieren birini gözden kaybetmek;jdn nicht aus den \Augen lassen birini gözünden kaçırmamak;in meinen \Augen... benim gözümde...;jdn unter vier \Augen sprechen biriyle ağız ağıza konuşmak, biriyle kulak kulağa konuşmak, biriyle baş başa vererek konuşmak;ins \Auge fallen göze çarpmak;etw springt ins \Auge ( fig) bir şey göze çarpar;etw ins \Auge fassen ( fig) bir şeyi göz önüne almak;gute/schlechte \Augen haben gözleri iyi görmek/görmemek;große \Augen machen ( fam) gözlerini belertmek;kein \Auge zutun gözüne uyku girmemek;mit bloßem \Auge çıplak gözle;so weit das \Auge reicht göz alabildiğine, göz görebildiği kadar;sie traute ihren \Augen nicht gözlerine inanamadı;ich habe die ganze Nacht kein \Auge zugetan ( fig) bütün gece gözüme uyku girmedi;mir wurde schwarz vor \Augen gözlerim karardı;\Auge um \Auge, Zahn um Zahn göze göz, dişe diş;aus den \Augen, aus dem Sinn ( prov) gözden ırak olan gönülden de ırak olur2) ( Punkt beim Spiel) puan, sayı3) ( beim Würfel) benek -
5 Leben
Leben <-s, -> ntetw ins \Leben rufen bir şeyi yaratmak;am \Leben sein hayatta olmak, sağ olmak;nie im \Leben! hayatta olmaz!;es geht um \Leben und Tod bu, hayat memat meselesidir, bu, ölüm kalım meselesidir;der Mann/die Frau meines \Lebens hayatımın adamı/kadını;sich mit Betteln durchs \Leben schlagen dilencilikle geçinmek;am \Leben hängen hayata bağlı olmak;jdm das \Leben kosten birinin hayatına mal olmak;das ist wie im richtigen \Leben bu, gerçek yaşamdaki gibi;\Leben in etw bringen bir şeye hayat [o canlılık] vermek;daran wird sie zeit ihres \Lebens denken onu bütün hayatı [o ömrü] boyunca unutmayacaktır2) can;das tue ich für mein \Leben gern bunu canı gönülden yaparım;ums \Leben kommen canını kaybetmek, ölmek;mit dem \Leben davonkommen canını kurtarmak;etw mit dem \Leben bezahlen bir şeyi canıyla ödemek;am \Leben hängen canı tatlı olmak;jdm das \Leben retten birinin canını kurtarmak;Geld oder \Leben! ya paranı ya da canını! -
6 place
-
7 kurz
1) ( zeitlich) kısa;ein \kurzer Blick kısa bir bakış;ich will es \kurz machen (sözümü) kısa keseceğim;mit ein paar \kurzen Worten birkaç kelimeyle;über \kurz oder lang eninde sonunda;in kürzester Zeit en kısa zamanda;\kurz und bündig kısa ve özlü;\kurz und gut kısacası, sözün kısası, hülasa;\kurz und schmerzlos ( fam) hiç canını yakmadan [o acıtmadan];seit \kurzem kısa bir süredir, kısa bir zamandan beri;vor \kurzem geçenlerde;\kurz entschlossen fazla düşünmeden;ich habe ihn nur \kurz gesehen onu kısaca gördüm;\kurz darauf kısa bir zaman sonra;ich bleibe nur für \kurze Zeit fazla kalmayacağım;ich komme \kurz vorbei kısaca bir uğrayacağım, biraz uğrarım;\kurz hintereinander peş peşe, kısa aralıklarla2) ( räumlich) kısa;\kurze Hosen kısa pantolon;\kurz vor Köln Köln'den az önce;den Kürzeren ziehen ( fam) kozu kaybetmek, sırtı yere gelmek;zu \kurz kommen payını alamamak, avucunu yalamak;etw \kurz und klein hauen ( fam) bir şeyi paramparça [o hurdahaş] etmek -
8 denge
denge s\dengede olmak im Gleichgewicht seinbir şeyi \dengede tutmak etw balancieren, etw im Gleichgewicht haltenbir şeye \dengesini kaybettirmek etw aus dem Gleichgewicht bringen\dengeyi bozmak das Gleichgewicht stören\dengeyi kaybetmek das Gleichgewicht verlieren, die Balance verlieren, aus dem Gleichgewicht kommenkararlı/kararsız \denge phys stabiles/labiles Gleichgewichtsiyasi \denge das politische Gleichgewicht2) Ausgleich m3) Gleichgewicht nt, Ausgeglichenheit fruhsal \denge seelische Ausgeglichenheit, das seelische Gleichgewicht -
9 verscherzen
verscherzen*vr -
10 peu
1 az [az]◊2 peu à peu yavaş yavaş3 az miktar4 petit nombre az insan◊Peu le savent. — Bunu az insan bilir.
a biraz ['biɾaz]b hafif [ha'fif]◊Il pleut un petit peu. — Hafif yağmur yağıyor.
6 à peu près aşağı yukarı7 de peu az farkla8 depuis peu az süre önce
См. также в других словарях:
yoksun kalmak — sahip olunan bir şeyi kaybetmek, kullanamamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
FAKD — Bulunmamak, bir şeyi kaybetmek. Belirsiz olmak. * Talebetmek, istemek … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
IZAA — Bir şeyi zâyi etmek. Zâyi olmak. Kaybetmek. Mahvetmek, mahvedilmek … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
parti — 1. is., Fr. parti 1) Ortak düşünce ve görüşteki kişilerin oluşturdukları siyasal topluluk, fırka Seçmenler yeni güç santrallerinin doğayı bozacağını düşündükleri için karşı partiyi tutmuşlar. H. Taner 2) İnsan topluluğu Birleşik Sözler parti… … Çağatay Osmanlı Sözlük