Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

bir şeyi kaybetmek

  • 1 disparaître

    v i
    1 partir kaybolmak

    La douleur a disparu. — Ağrı kayboldu.

    2 se cacher kaybolmak

    La lune disparaît derrière les nuages. — Ay bulutların arkasında kayboldu.

    3 s'en aller yokolmak

    Il a disparu quand il m'a vu. — Beni görünce yokoldu.

    4 être perdu kaybolmak

    Son fils a disparu. — Oğlu kayboldu.

    5 ölmek

    Elle a disparu il y a deux ans. — Kadın iki yıl önce öldü.

    Dictionnaire Français-Turc > disparaître

  • 2 göz

    göz s
    1) Auge nt
    \göz açıp kapayıncaya kadar ( fig) o ( fam) in null Komma nichts
    \göz alabildiğine so weit das Auge reicht
    \göz almak blenden
    bir şeyi \göz ardı etmek etw ignorieren [o nicht beachten], etw außer Betracht lassen, etw unberücksichtigt lassen
    biriyle \göz \göze Auge in Auge mit jdm
    \göz göre göre vor aller Augen
    \göz görmeyince gönül katlanır ( fig) was ich nicht weiß, macht mich nicht heiß
    \göz kırpmak mit den Augen zwinkern
    bir şeye \göz koymak es auf etw abgesehen haben
    bir kimseye/şeye \göz kulak olmak auf jdn/etw aufpassen, auf jdn/etw achten
    bir şeyi \göz önüne almak ( fig) etw ins Auge fassen; ( dikkate almak) etw berücksichtigen, etw in Betracht ziehen
    \göz yummak ( fam) ein Auge zudrücken, dulden (-e)
    \gözden geçirmek durchsehen
    birini \gözden gönülden çıkarmak ( fig) jdn abschreiben
    \gözden ırak olan gönülden de ırak olur ( prov) aus den Augen, aus dem Sinn
    birini \gözden kaybetmek jdn aus den Augen verlieren
    \göze \göz, dişe diş Auge um Auge, Zahn um Zahn
    \göze almak wagen, riskieren
    \göze batmak ins Auge stechen
    \göze çarpmak ins Auge fallen, auffallen
    \gözleri iyi görmek/görmemek gute/schlechte Augen haben
    \gözlerim karardı mir wurde schwarz vor Augen
    \gözlerine inanamadı er traute seinen Augen nicht
    \gözlerini bir şeye/kimseye dikmek sein Augenmerk auf etw/jdn richten
    birini \gözü çok tutmak/hiç tutmamak viel/nichts von jdm halten
    bir şeyi \gözü kapalı yapabilmek ( fig) etw im Schlaf können
    \gözü morarmış olmak ein blaues Auge haben
    bir şeyde \gözü olmak ( fig) etw im Auge haben
    \gözü sönmek das Augenlicht verlieren
    bir işi \gözü ye(me) mek sich etw (nicht) trauen
    \gözü yükseklerde olmak ( fig) hoch hinauswollen
    \gözümden kaçmadı es ist mir nicht entgangen
    birini \gözünden kaçırmamak jdn nicht aus den Augen verlieren
    bir şey \gözüne kaçmış olmak etw im Auge haben
    \gözüne uyku girmemek ( fig) kein Auge zutun
    \gözünü açık tutmak die Augen offen halten
    birinin \gözünü açmak ( fig) jdm die Augen öffnen
    \gözünü dört açmak ( fig) gut aufpassen, wachsam sein
    \gözünü kırpmadan ( fig) ohne mit der Wimper zu zucken
    birinin \gözünü korkutmak ( fig) jdn einschüchtern
    bir şeyi \gözünün önünden geçirmek ( fig) etw Revue passieren lassen, etw durchspielen
    bir şeyi \gözünün önüne getirmek ( fig) sich etw vor Augen führen
    bütün gece \gözüme uyku girmedi ( fig) ich habe die ganze Nacht kein Auge zugetan
    çıplak \gözle mit bloßem Auge
    herkesin \gözü önünde vor aller Augen
    onu \gözüm ısırıyor ( fig) o ( fam) er kommt mir bekannt vor
    onu kendi \gözümle gördüm ich habe es mit eigenen Augen gesehen
    2) Blick m
    \göz atmak einen Blick werfen (-e auf)
    geçerken içeriye bir \göz attı beim Vorbeigehen warf er einen Blick hinein
    haberlere bir \göz atmak einen Blick auf die Nachrichten werfen
    kem \göz der böse Blick
    3) (torpido \gözü) Fach nt

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > göz

  • 3 Gedächtnis

    Gedächtnis <-ses, -se> [gə'dɛçtnıs] nt
    1) hafıza, bellek; ( Erinnerungsvermögen) bellem;
    aus dem \Gedächtnis ezbere;
    ein gutes/schlechtes \Gedächtnis haben ( für etw) (bir şey için) iyi/kötü bir hafızası olmak;
    jdn/etw im \Gedächtnis behalten bir kimseyi/şeyi hatırında tutmak;
    sich dat etw ins \Gedächtnis zurückrufen bir şeyi hatırlamak [o anımsamak];
    sein \Gedächtnis verlieren hafızasını kaybetmek
    2) ( Gedenken) anma (an -), anılma (an -in);
    ein Mahnmal zum \Gedächtnis an die Toten ölenleri anmak için bir anıt, ölülerin anılması için bir anıt

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Gedächtnis

  • 4 Auge

    Auge <-s, -n> ['aʊgə] nt
    1) ( Sehorgan) göz; ( Sehvermögen) görme;
    \Auge in \Auge mit jdm biriyle göz göze;
    mit den \Augen zwinkern göz kırpmak;
    ich habe es mit eigenen \Augen gesehen onu kendi gözümle gördüm;
    etw im \Auge haben ( Staubkorn); gözüne bir şey kaçmış olmak; ( fig) bir şeyde gözü olmak;
    ein blaues \Auge haben gözü morarmış olmak;
    vor aller \Augen göz göre göre, herkesin gözü önünde;
    ein \Auge zudrücken ( fam) göz yummak, görmezden gelmek;
    beide \Augen zudrücken ( fig) görmezden gelmek;
    die \Augen offen halten gözünü açık tutmak;
    jdm die \Augen öffnen ( fig) birinin gözünü açmak;
    jdn aus den \Augen verlieren birini gözden kaybetmek;
    jdn nicht aus den \Augen lassen birini gözünden kaçırmamak;
    in meinen \Augen... benim gözümde...;
    jdn unter vier \Augen sprechen biriyle ağız ağıza konuşmak, biriyle kulak kulağa konuşmak, biriyle baş başa vererek konuşmak;
    ins \Auge fallen göze çarpmak;
    etw springt ins \Auge ( fig) bir şey göze çarpar;
    etw ins \Auge fassen ( fig) bir şeyi göz önüne almak;
    sich dat etw vor \Augen führen ( fig) bir şeyi gözünün önüne getirmek;
    gute/schlechte \Augen haben gözleri iyi görmek/görmemek;
    große \Augen machen ( fam) gözlerini belertmek;
    kein \Auge zutun gözüne uyku girmemek;
    mit bloßem \Auge çıplak gözle;
    so weit das \Auge reicht göz alabildiğine, göz görebildiği kadar;
    sie traute ihren \Augen nicht gözlerine inanamadı;
    ich habe die ganze Nacht kein \Auge zugetan ( fig) bütün gece gözüme uyku girmedi;
    mir wurde schwarz vor \Augen gözlerim karardı;
    \Auge um \Auge, Zahn um Zahn göze göz, dişe diş;
    aus den \Augen, aus dem Sinn ( prov) gözden ırak olan gönülden de ırak olur
    2) ( Punkt beim Spiel) puan, sayı
    3) ( beim Würfel) benek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Auge

  • 5 Leben

    Leben <-s, -> nt
    1) yaşam, yaşantı, hayat, ömür; ( Existenz) hayat, varlık; ( Bewegtheit) hayat;
    etw ins \Leben rufen bir şeyi yaratmak;
    am \Leben sein hayatta olmak, sağ olmak;
    er ist ( noch) am \Leben hâlâ hayatta;
    nie im \Leben! hayatta olmaz!;
    es geht um \Leben und Tod bu, hayat memat meselesidir, bu, ölüm kalım meselesidir;
    der Mann/die Frau meines \Lebens hayatımın adamı/kadını;
    sich mit Betteln durchs \Leben schlagen dilencilikle geçinmek;
    am \Leben hängen hayata bağlı olmak;
    jdm das \Leben kosten birinin hayatına mal olmak;
    das ist wie im richtigen \Leben bu, gerçek yaşamdaki gibi;
    \Leben in etw bringen bir şeye hayat [o canlılık] vermek;
    daran wird sie zeit ihres \Lebens denken onu bütün hayatı [o ömrü] boyunca unutmayacaktır
    2) can;
    das tue ich für mein \Leben gern bunu canı gönülden yaparım;
    ums \Leben kommen canını kaybetmek, ölmek;
    mit dem \Leben davonkommen canını kurtarmak;
    etw mit dem \Leben bezahlen bir şeyi canıyla ödemek;
    am \Leben hängen canı tatlı olmak;
    sich dat das \Leben schwer machen canı çıkmak;
    sich dat das \Leben nehmen canına kıymak;
    jdm das \Leben retten birinin canını kurtarmak;
    Geld oder \Leben! ya paranı ya da canını!

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Leben

  • 6 place

    Dictionnaire Français-Turc > place

  • 7 kurz

    kurz <kürzer, am kürzesten> [kʊrts] adj
    1) ( zeitlich) kısa;
    ein \kurzer Blick kısa bir bakış;
    ich will es \kurz machen (sözümü) kısa keseceğim;
    mit ein paar \kurzen Worten birkaç kelimeyle;
    über \kurz oder lang eninde sonunda;
    in kürzester Zeit en kısa zamanda;
    \kurz und bündig kısa ve özlü;
    \kurz und gut kısacası, sözün kısası, hülasa;
    \kurz und schmerzlos ( fam) hiç canını yakmadan [o acıtmadan];
    seit \kurzem kısa bir süredir, kısa bir zamandan beri;
    vor \kurzem geçenlerde;
    \kurz entschlossen fazla düşünmeden;
    ich habe ihn nur \kurz gesehen onu kısaca gördüm;
    \kurz darauf kısa bir zaman sonra;
    ich bleibe nur für \kurze Zeit fazla kalmayacağım;
    ich komme \kurz vorbei kısaca bir uğrayacağım, biraz uğrarım;
    \kurz hintereinander peş peşe, kısa aralıklarla
    2) ( räumlich) kısa;
    \kurze Hosen kısa pantolon;
    \kurz vor Köln Köln'den az önce;
    den Kürzeren ziehen ( fam) kozu kaybetmek, sırtı yere gelmek;
    zu \kurz kommen payını alamamak, avucunu yalamak;
    etw \kurz und klein hauen ( fam) bir şeyi paramparça [o hurdahaş] etmek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > kurz

  • 8 denge

    denge s
    1) ( muvazene) Gleichgewicht nt, Balance f
    \dengede olmak im Gleichgewicht sein
    bir şeyi \dengede tutmak etw balancieren, etw im Gleichgewicht halten
    bir şeye \dengesini kaybettirmek etw aus dem Gleichgewicht bringen
    \dengeyi bozmak das Gleichgewicht stören
    \dengeyi kaybetmek das Gleichgewicht verlieren, die Balance verlieren, aus dem Gleichgewicht kommen
    kararlı/kararsız \denge phys stabiles/labiles Gleichgewicht
    siyasi \denge das politische Gleichgewicht
    2) Ausgleich m
    3) Gleichgewicht nt, Ausgeglichenheit f
    ruhsal \denge seelische Ausgeglichenheit, das seelische Gleichgewicht
    4) ( istikrar) Stabilität f

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > denge

  • 9 verscherzen

    verscherzen*
    vr
    sich dat etw \verscherzen bir şeyi elinden kaçırmak;
    es sich dat mit jdm \verscherzen birinin güvenini kaybetmek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > verscherzen

  • 10 peu

    1 az [az]
    2 peu à peu yavaş yavaş
    3 az miktar
    4 petit nombre az insan

    Peu le savent. — Bunu az insan bilir.

    a biraz ['biɾaz]
    b hafif [ha'fif]

    Il pleut un petit peu. — Hafif yağmur yağıyor.

    6 à peu près aşağı yukarı
    7 de peu az farkla
    8 depuis peu az süre önce

    Dictionnaire Français-Turc > peu

См. также в других словарях:

  • yoksun kalmak — sahip olunan bir şeyi kaybetmek, kullanamamak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • FAKD — Bulunmamak, bir şeyi kaybetmek. Belirsiz olmak. * Talebetmek, istemek …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • IZAA — Bir şeyi zâyi etmek. Zâyi olmak. Kaybetmek. Mahvetmek, mahvedilmek …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • parti — 1. is., Fr. parti 1) Ortak düşünce ve görüşteki kişilerin oluşturdukları siyasal topluluk, fırka Seçmenler yeni güç santrallerinin doğayı bozacağını düşündükleri için karşı partiyi tutmuşlar. H. Taner 2) İnsan topluluğu Birleşik Sözler parti… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»